uçamayan kuş

Yazdıklarımı nasıl yayınlayacağımı unutacak kadar uzun zaman oldu... İçimden geçenleri aktarmak isteği uzun zamandır yoktu. Bu gece geldi. Hem de filmlerde olan hep o tanıdık manzaraya bakınca; bulutsuz ama rüzgarlı bir gecenin karanlığında sokak lambasının altında sarı loş ışığın aydınlattığı, sonbaharın renklerini tüm güzelliğiyle taşıyan yaşlı ağaç, boş bir sokak... pencereden tüm umutsuzluğumla bakarken, amacım belki de yaşama dair bir kıpırtı görmekti bu sevmediğim yerde. Bir türlü sevemedim. Gittiğim yerleri sevemiyorum nedense. Seveceğimi düşünerek gidiyorum her seferinde halbuki. Kabullenmeye başlamalıyım sanırım.

Bu gece yine çok eskiden hissettiğim birşeyi içimde düşüncelerimde buldum yeniden.. En uzağa gitme, gidememe.. Mahkum bir ruhum var benim.. En uzağa gitsem de hiç bir zaman yeterince uzak olmayacak benim için.

Hep sahip olduğumu değiştirmeye çalışıyorum. Nankörce sanki. Kime karşı bu yarış?

Evime dönmek istiyorum. Hiç ordan çıkmak istemiyorum. Duygusal bağlarım olmasın düşüncesi bile bana suçluluk hissettiriyor. Suçluluk duygusunu eğer çok uzakta olursam hissetmem diye düşünüyorum. Çok uzakta olursam bağşarım kopar. Ama o zaman bu benım suçum olmaz ki! Bu mesafelerin suçu olur.

Benim bir suçum yok ki!
Category: 0 yorum