yolun sonu

İnsanlar nedense olayların başına ve sonuna gereğinden çok önem veriyorlar. Son mükemmel olmalı, basta nasılsa öyle gider, sonuna varmak için başlamalı. Neden hep başlamalı ya da her başlangıcın sonu olmalı? Tamam, Allah’ın emri öleceğiz. Ancak neden kendi hayatımıza kendimizin karar vermesi suç? Kim suç diye belirlemiş ki olumu? Bazı durumlarda son olabiliyor iste. Suç; çünkü geride kalanlar bu acıya dayanamaz diye.

Ya da neden iyi olan hep güneşli olur? Güneş olunca tüm dertler unutulur mu? Hep gece midir bize kötülüğü yaşatan? Her kotu şey gece mi yaşanır? Neden acısı daha çok çöker insanin başına geceleri? Tüm kötülükler, tüm yasaklar gece yaşanır, tüm suçlar gece islenir. Gece. Gün ışığı ışık tutmadan devam ederiz yolumuza. Gece gözümüz kör önümüzü görmeden, tabiri caizse gözü kör atarız kendimizi tutuştuğumuz ateşe.
Category: 0 yorum

eating chinese food with a chinese!



Bu aksam bir değişiklik yapıp Park Caddesi'ndeki Quick China'ya gittik. Elbet bizim de bir amacımız vardı tabi ki de. Bugün Çin’de bayram varmış. Dragon atları denizde yarışırlarmış. Bu sebeple Türkiye’de bulunan bir Çinli arkadaş ile Çin yemeği yemeğe gittik. Daha önceden tadını bildiğim bir mutfaktı. Ancak ilk defa sushi yedim. Etrafına sardıkları şeyi hiç sevmediğimi söylemeliyim. Onun dışında da yediğim en iyi Çin yemeği değildi. Yine de değişik bir akşamdı. Bir de bugün mezuniyet balosuna gitmediğim için pişman oldum. Artik geriye dönüş yok. Bazı şeyleri değiştirememek çok kotu oluyor. Ama bu şekilde randevulu biletli şeyler de bana uymuyor be kardeşim. Canim isterse gitmeliyim istemezse gitmemeliyim. Hiç olmuyor mu sanki bileti aldıktan sonra içimden de gitmek gelmez. Neyse artik geçti zaten.
Category: 0 yorum
Bazen sadece istemiyorum.. sadece butun sorumluluklarimi dondurmak istiyorum. kendi kendime kalmak istiyorum. Takip ettiğim dizileri bile takip etmek bir sorumluluk gibi geliyor. Belli bir düzen kurulmuş, içinde ben, oyunun kuralları var. Oynamak zorundayim. ama bir yandan da bunlar olmasaydı bitkisel yasamdan bir farki olmazdi yasamin
Category: 0 yorum

İstanbul, Şehri-hayal



Tanıdığım herkesin İstanbul'la ilgili bir hayali, bir tutkusu vardır illaki.


İstanbul deyince, akan sular durur insanlar için. Ah İstanbul! Nedir bu şehri bu kadar çekici kılan peki? Bir kez daha anlayabilmek için geldim İstanbul’a. Beyza’yla Ümitköy (Ankara’dan) başlayan yolculuğumuz, Sapanca gölünde yediğimiz ıslama köfteyle verdiğimiz mola ardından kendimizi birden Barbaros mahallesinin ortasında E-5 e nasıl çıkarız diye sorarken bulduk. İnsanların bir de sağ gösterirken sola dön deme gibi bir alışkanlıkları var o da ayrı bir mevzu! Ve ardından 23. kattaki kalacağımız dairedeydik. İlk defa uçakta olmadan bu kadar yüksekte bir yerde bulundum. Geldiğimiz ilk gece İstanbul’un essiz manzarasını bu kadar yükseklikten izlemek için camin karşısına oturduğumuzda görebildiğimiz sadece kendi yansımamızdı. Evet, bu kadar yüksekte bulutlara değecektik neredeyse. İnsanları küçücük, balkonsuz kutu gibi evlere koymuşlar, Anadolu yakasındakiler her gün Avrupa’ya, oradakilerde her gün Anadolu yakasına geçip duruyor.

Yine de güzellikleri büyülüyor insani nedense. Dün Beyza ve Betül’le tekne turuna çıktık. Boğaziçi köprüsünden Fatih Sultan Mehmet köprüsüne kadar Avrupa ve Anadolu kıyılarında gidip geldik. İste insan o zaman sözcüklerle anlatamayacağı cevabını buluyor neden bu kadar güzel olduğunu bu şehrin. Onun öncesinde de Ortaköy’de kumpir+waffle’ı atlamadık tabi ki. İnsan Ortaköy caminin oradaki banklardan birine oturunca tek düşündüğü şey hiç bişey oluyor. İstanbul’u düşününce sen ne hissediyorsun? Güzel değil mi? Ama nedense içimdeki en yoğun duygular iki kıtanın birbiriyle birleştiği köprülere baktığım zaman yaşıyorum.
Category: 1 yorum