homophobia



5. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma. Dünya’da ya da Türkiye’de 5.’si düzenlenen bir etkinlik. Bu yıl 5 Mart-16 Mayıs tarihleri arasında yer aldı. Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Antalya, Van, Diyarbakir, Aydın, Edirne, Kayseri, Mersin, Adana, Samsun, Trabzon. Tüm bu illerde bulunan, yaşayan lezbiyen, gay, transeksüel ‘kadın’ ve ‘erkekler’ bir araya gelip azınlık olan seslerini duyurmaya “başka bir dünya mümkün” demeye sokağa döküldüler. İlk defa bu kadar çok eşcinsel ve transeksüel kişiyi bir arada gördüm. İncelememek mümkün değildi. Bir araya geldiklerinde o kadar kendilerine güvenleri vardı ki. Mutluydular. Ve tek istedikleri buna karşı olan görüşlere ve şiddete son vermek. Bu biziz, ve bizim tercihimiz, biz her yerdeyiz diyebilmek. YargılaMAyan gözlerin arasındaydım ilk defa. Sadece oldukları gibi birbirlerini kabul eden insanlar arasında.



Bu etkinlik çerçevesinde Judith Butler Amerika’dan Ankara’ya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne konferans için geldi. Özellikle bu alanda eğitim gören veya kendilerini o gruba dâhil hisseden her birey için heyecan verici bir durumdu bu. Ben de katildim. Cinsiyet rolleri yasadığımız yeryüzü kategorizasyonu sayesinde sınıflara ayrılmış durumda ve bedenlerimizi belli başlı kültürel normlara hapsetmektedir diyordu Butler. Judith Butler, Queer Teori’sini ortaya yeniden koyan ki bu teorinin sabit değil de aksine kendini yenileyen bir teori olduğunu ve özet olarak cinsel kimliklerin olmaması gerektiğini savunur. Sonuçta bugün eğer heteroseksüellikten bahsedebiliyorsak, homoseksüellik olmadan böyle bir sınıflandırma yapılamazdı. Ancak heteroseksüel ya da farklı bir cinsiyet kimliğine bürünmek bizim değil de normların sayesinde etkisi altında kalan yaşantımız ve bilinçaltımız bizi buna yöneltiyor diyor.
Category: 0 yorum

İstanbul Devlet Tiyatrosu'ndan bir şölen



12.05.2010 saat 18.00.
Yoğun bir tempomuz var kabul ediyorum. Ve biraz da tembelim. Hadi öyle demeyelim de, evimi seviyorum diyelim. Dışarıda işim biter bitmez kendimi eve atmak istiyorum. Ama bugün iyi ki de öyle yapmadım. Üşenmedim ve Beyza’yı da peşime takarak ODTÜ’ye gittik. Bugün bahar senlikleri başlamıştı ODTÜ’de. Ve bizim katıldığımız ilk etkinlik İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından ortaya konulan Cem Davran, Levent Üzümcü, Erkan Can, Bahtiyar Engin ve Tuğçe Kıltaç tarafından sahnelenen oyun Alevli Günler’di. Salon çok kalabalıktı. Ben ise çok heyecanlıydım. Bütün oyuncuları televizyon programlarından tanıyordum. Ayrıca çoğunu da hep takip ediyordum. Oyun başladı ve tüm ekip salonu kahkahaya boğdu. En güzel anlarından biri de oyuncuların sahneye seyircinin arasından dolaşarak çıkması ve oyun sırasında da seyircinin arasına karışmasıydı. Ayrica sahnedeki samimi tavırları da seyirciyi kendilerine hayran bıraktı. Bir ara neredeyse oyunu falan bırakıp bizle güldüler. Büyülenmiş bir şekilde salondan ayrılırken, ne kadar da televizyondaki gibiydiler diye düşündüm. İlk defa bir tiyatrodan bu kadar zevk aldığımı biliyorum. Kesinlikle herkesin izlemesini tavsiye ediyorum.

Konusuna gelince; dini Şaman olan bir profesörün (Cem Davran), son isteği olan öldükten sonra yakılması için kendinin ve arkadaşlarının verdiği mücadeleyi, günümüz Türkiye’sinde yaşanan trajik-komik olayları alaycı bir dille anlatıyor.
Category: 1 yorum